İnsanca tepki verme, ağlama
sızlama hakkımız yok artık. Dostlar arasında ya da sosyal medyalarda kınama
mesajlarını küfürlere dönüştürmek de işe yaramaz. Tepkimizi dile getirmeyeceksek
ne yapacağız, diyenlere yanıtım basit: kendisine dönsün. Sevgi de barışta
nerede olduğumuzu görmeye çalışalım. Çalışma alanımız uzak değil, en
yakınımızda işe başlamalıyız. Artık insan-ı kamil olmaya ihtiyacımız var.
O kadar yüklüyüz ki sonuçlar
ortada duruyor işte. Şiddet ve terör olayları çoğalırken bir yandan da bireysel
çıldırmaların akla zarar sonuçlarıyla karşı karşıyayız. O kadar parçalanmışız
ki gözümüzü kan bürümüş, bir düşman olmadan var olmazmışız gibi geliyor. O
kadar parçalanmışız ki bedenimiz bile bir arada duramıyor, hastalanıyor,
yaralanıyor, ölüyoruz; ölmelerin de en bombalısını en parçalısını seçerekten...
Yalınlaşmaya ihtiyacımız var.
Benliklerimizi, egolarımızı kurban edeceğimize kendimizi kurban ediyoruz.
Birlik değil ikilik kazanıyor her zaman. Yüzlerce yıl önce Yunus ikilikten
geçti, ama her birimiz ego tepecikleri olarak bütünün önünde saygıyla eğilmek
ve sadece sevmek için tenezzül buyurmuyoruz. Evrendeki gücün şu anki bireysel
varoluşumuz olduğunu sanıyoruz; oysa o güç bizi sonsuzca savurup duruyor.
Bütünden uzağa düştük. Acının
kaynağı ayrılık. Beni senden ayıran ne varsa ayrılık. Yarattığımız bütün
anlamlar ayrılık. Sadece sevdiğine ne verebilirsen çevrendekilere de ayırmadan
onu ver. İşte kısaca barış bu. Kiminle düşmansak onunla barışmak zorundayız.
Sınırları yıkmakla işe başlamalıyız. Dostluklar başlatıldıktan sonra sorunları
dürüstlükle konuşmaya başlayabiliriz. Barış dilimizden dökülen sözcüklerle
gelir, uzatılan bir elle başlar, özveri ve dürüstlükle gelişir. İnanca ve ırka
dayalı siyasi kışkırtmaların arkasındaki kapitalist canavar da meydan bulamaz.
Sanata ihtiyacımız var. Sanat
toplumsal kabalığımızın süpürgesi, içimizdeki bombaların emniyet kilidi. Bütün
değerli yöneticiler, aydınlar, ermişler, peygamberler sanatla ilgilenmiş. Bir
toplumdan inancın özünü ve bireyin kendini ifade etme biçimleri olan sporu, sanatı
alırsanız yerine açıkça şiddeti çağırırsınız. İnancın özü gidince kalıplar
vicdanı gölgeler ve inanç adına şiddet baş gösterir. İnanç adına kalıpların,
biçimsel ritüellerin arkasında olumsuz benlikler kendilerini besler. Böyle
toplumlarda sanat ve spor eleştirilir, dinsel işlerle şiddet olayları birer
gösteriye dönüşür.
Bireyin ve toplumun gerçek
yasaları egolarımızdan daha gerçek olduğu için sonuçlar bizi köşeye
sıkıştıracaktır. Sayın çok bilmiş egolar insanın önünde eğilmedikçe acı
başrolden çıkmayacaktır. Ego şeytanlarının insanın önünde secde etmesi bize
bağlı. İnsan-ı kamil olmaya bunun için ihtiyacımız var.
Önümüzde duran her eylem bir
seçim ve hızlı olan "beni seç" diye öne atılıyor. Hızlı olan olumsuzluk
bizden sakinlik bekliyor. Ama alışkanlıklarımız sakinlikten yana değil. Sesimiz
yükselirken sözcük seçimlerimiz de sertleşiveriyor. Bütün bunları onaylamayan
sessiz bir "ben" var içimizde. İşte umut orada, o "ben"i
seçip güçlendirmeliyiz. Önce onu hiç unutmamalıyız. Ötekiler çoklukla kazansa
da kimi zaman o "ben"in küçük zaferlerinden güç almalıyız.
Günlük yaşamda sevdiklerimizi ve
kendimizi kırıp geçerken toplumsal boyutta daha büyük bedeller ödüyoruz. Piri
Reis'in haritasını badanacıların altından çekip son anda kurtarıyoruz. Fatih
Sultan Mehmet'in çocukluk dönemi karalama defterlerini tozlu raflarda
bırakıyoruz, ama padişahın yemek takımlarını özenle parlatıp ışıklı ortamlarda
sergilemekten gurur duyuyoruz. Bütün bu önemsiz gibi görünen seçimler bu gün
şiddet faturaları olarak ödeniyor.
Dağın başında kör bir adamın
yüreğine ihtiyacımız var, Aşık Veysel'in yalınlığını üzerimize almalıyız. Kendini
bilme yolculuğuna çıkan Yunus'un yüreğine eklenmeliyiz. Hacı Bektaş gibi
"her ne ararsan kendinde ara" demeliyiz. İnsan insanın aynasıdır,
dilimizden akan zehir bizimdir. Çok mu zor bir insandan Veysel gibi Yunus gibi
olmasını istemek? Ama, aynalı odada "öteki" köpeklere havlayıp
duruyoruz inatla.
Artık aranızda dilinden zehir
dökecek, uzatılan ele elini götürmeyecek ve ikiyüzlü olacak var mı? Varsa
ikilik de ayrılık da acı da var olacak. Oysa havlamama ve yansımaları fark etme
hakkımız var.