9 Ağustos 2012 Perşembe

İYİLER VE KÖTÜLER YOKSA KİM KAZANIR?

“Kötüleri seviniz, onlar ekmeğimiz, onlar olmasaydı senaryo yazarı ne yapardı? Neyi anlatırdı bu kadar?” diyordu bir konuşmasında ünlü senarist Safa Önal. Olağanüstü şiir, edebiyat tutkunu Safa Önal, ileri yaşına rağmen oldukça genç bir beyne sahip; okuduklarında ve yazdıklarında dilsel ve anlamsal tatlar peşinde koşan ender bulunan o has okur ve yazarlardan. Yazdıklarımızda iyinin de kötünün de hakkını vermeyi öğütlüyordu bize. İyi bir senaryonun doğru ve yerinde seçilmiş ayrıntılarla yazılacağını anlatıyordu. Ona göre “kötü” insanın hamurunda vardı ve kutsal metinler bunu doğruluyordu.  


Bireyleri ektiklerini biçenler ve koşullara direnenler olarak ayırabiliriz. İyiler koşullara direnenler arasından çıkıyor daha çok. Kötülerdeki direnç, dışa vuran şiddet gerçekte kendi içlerinden kaynaklanıyor, kendilerine yönelik oluyor ve bu bir yansıtmadır. Ektiğini biçmek ya da “eden bulur” diye anlatıla gelen durum büyük bir yasa. Gerçekten yaşamda da filmlerde de insanlar yaptıklarının bedelini ödüyorlar. Baskıcı, feodal bir ailede direnen genç kız bedelini yaşamıyla ödüyor. Ama az da olsa bir bölümü büyük kentlere gidip yeni bir yaşam kurabiliyor. O azıcık bireyler, yaşamı kendilerine sunulduğu gibi almıyor, direniyor ve değiştiriyor. Yaşamını değiştirirken kendi özünü de geliştiriyor. Onlar yaşamın kendini gerçekleştirmek olduğunun farkındalar. Bizim yazımızdaki bu iyi kimseler aileleri için kötüyü oynayanlar olduğundan kimi zaman izleniyor ve yakalanıp öldürülüyorlar. İyi ya da kötü diye bir şeyin olmadığını yaşam bize gösteriyor.


Gönül Yarası, başrollerinde Şener Şen, Meltem Cumbul ve Timuçin Esen'in oynadığı, yönetmenliğini Yavuz Turgul'un yaptığı 2005 yapımı sinema filmi. Şener Şen emekli olan bir öğretmen, sınıftaki konuşmasında öğrencilere öğütler veriyor: “Koşullar ne olusa olsun mutlaka okula devam edin.” diyor.  “Gerekirse başkaldırın.” diye ekliyor. İstanbul’da taksicilik yaparken tanıştığı pavyonda çalışan Melek (Meltem Cumbul) yaşamını değiştiriyor.  Emekli öğretmen Nazım çocuklarıyla yüzleşiyor. Yaşamda olduğu gibi bu gerçekçi filmde de iyi ile kötü birbirine karışıyor. İyi öğretmen Nazım’ın, çocuklarının gözünde kötü bir baba olduğu ortaya çıkıyor. Yaşam bizi alıp uygun yerlerde iyiliğin uygun yerlerde de kötülüğün kollarına bırakıyor. Olaylar arasında savrulup gidiyoruz, durumdan duruma değişiyoruz. Bedenimiz olayların içinde deviniyor, ruhumuz durumların içinde sıkışıp kalıyor.

Bedenimizin eylemleri ve bundan doğan sonuçlar karşısında kendimize karşı bilinçli bir gözlemci olmadıkça savrulup gidiyoruz. Filmin sonlarına doğru bir bankta Öğretmen Nazım ve Melek oturuyor. Nazım, yaşama direnmekten ve değiştirmekten söz açıyor: “Her şey elimizdedir.” diyor. Melek, ağlayarak başına gelenleri sıralıyor: tecavüz, namus cinayetine teşebbüs, evden kaçma, eşinden dayak… Ve ekliyor: “Her şey elimde öyle mi?” Nazım susuyor, bir karşılık veremiyor. Daha sonra film Melek’in acı sonuyla bitiyor. Nazım, Melek’e “Yaşam sana bu acılarla ne öğretti bir bak!” demiyor, diyemiyor. Melek’in olumlu yanlarının altını çizip direnme gücü aşılamıyor, ona alternatif işler önermiyor. Aslında buradan yepyeni filme gidilir, kahramanın olaylara farklı bir tepkisini ince ince işleyen yepyeni bir filme.


Bizler de kendi senaryomuzda hem iyi hem kötüyüz. Sürekli bir şeyler kazanıyor ve kaybediyoruz. Kötü adam olduğumuz yerleri görmek istemiyor ve yaşamın yanılsamasına bırakıveriyoruz kendimizi. Peki, iyiler de kötüler de kazanmıyorsa kim kazanır o zaman?  Yaşam oyununda nasıl kazanılır? Tarihin o müthiş sorusuna geldik yine: Ne Yapmalı?


İlk önce sorunu yaratan düşüncelerle devam etmeyi durdurmalıyız. İçimizdeki kendine acıyanları, çokbilmişleri, kendini haklı çıkartanları ve benzerlerini dizginlemeliyiz. Özellikle de kötü sahnelerimize bakıp derslerimizi çıkarmamız gerek. Bu gözlem işinde ustalaşıp sahnelerimizi yaş(z)arken değişen tepkilerimizin yaşamımızı da istenen yönde değiştirdiğini görürüz. Bu gerçek elimizde ve biz istersek olabilir. Ama iplerimiz içimizdeki ötekilerdeyse drama geri döneriz. Yine o kalıp söz kulaklarımızda yankılanır: Biz bu filmi izlemiştik zaten.



Cüneyt Gültakın

İNSANIN HARCI

Uzun yolu seçmek zorunda değiliz: dur, gözle, fark et, yüzleş ve dönüştür. İnsan durup kendini gözlemleyince yanlış yanlarını görür ve onlar...