Herkesin ortak paydası lider düşkünlüğü oldu. Lider odaklanması ister
istemez "sürü"yü devreye sokuyor. Bireyin olmadığı yerde sürü vardır
ve sürü güce tapar. Eskiden askeri gücün yanı sıra keramet ve büyüye yaslanan
mistik güç vardı. Bu gün de bu mitler sürüyor.
Emperyalist egemenlerin antropolog danışmanları bu yüzden oyunu kurarken
evrensel derin izleri kullanıyorlar. Gazetelerin liderlerle ilerleyen siyaset
hamlelerini izlemek koyunları heyecanlandırırken bireyleri acı bir gülümsemeyle
irkiltiyor. Bilimci aklı yanılmalarla ilerler, o danışmanlar da sıkça
yanılıyor. Ancak deney alanı coğrafya ve toplum olunca işler karışıyor.
Bilimcilik bilgelikle beslenmedikçe acıların ardı arkası kesilmiyor.
Doğu ve Batı saflarını yavaşça
netleştirirken üst akılın piyonları kendi piyonlarına öncülük ediyor. Yeni
adımlar atılıyor, cesaretli eylemler görülüyor. Etkin olunuyor ama etkili
olunacak mı, bilinmiyor. Eylemler yeni biçimleri doğuruyor ama sürüyü doyuruyor
mu, bilinmiyor? Oysa eylemler gerçekçi temellere dayanırsa gerçekçi sonuçlar
doğurur. Sürünün ihtiyacı doğru belirlenebilir mi, bilinmiyor.
Sürünün ihtiyacı sürülükten kurtulmaktır, ama bu egemenlerin ihtiyacıyla
çelişir. Sürüyü reddeden birey olma cesareti gösterenler düşman ilan edilir.
Sanat ve bilim insanları zaman zaman bu cesareti göstererek evrensel hak edişe
ulaşırlar ve Nobel'del daha üstün olan kalıcılık ödülünü alırlar. Egemenler
onları çarpıtarak yeni sürülerin ilgisini dengelemeye çalışır. Birey doğal
liderdir. Kendini yöneten kalıcı liderdir, sürüleri yalan ve korkuyla yürüten
geçicidir.
Kalıcı ve meşru liderlik daha çok hak edişlere dayanır. Gücün kaynağı ne
olursa olsun hak ediş (liyakat) olmadıkça geçicilik değişmez sonuç oluyor.
Kalanlara bakın onaylamadıklarınız çarpıltılmış olanlardır.