1 Aralık 2014 Pazartesi

HAYDİ, EN ZOR SORULARI SORALIM KENDİMİZE!


Ve olaylar öyle bir gelişir ki, ardı ardına gelen olumsuzluklar bizi köşeye yapıştırıverir. Kendimizi kandırmamızın geçerliği yoktur artık. Başkalarının karşısında haklı olmak adına verdiklerimiz de çoktan tükenmiş, elde avuçta bir şey kalmamıştır. Belki de uzun süredir kaybedenler kulübünün en gözde üyesi olmuşuzdur, belki farkında bile değilizdir koskoca yalnızlığımızın.

Hiçbir ego bir arkadaş sıcaklığının ve bir dost paylaşımının yerini tutamaz elbette. Kötü biri de değiliz aslında ve her birimiz olağanüstü bir öz taşıyoruz. Hayır, elbette en kötü işlere bulaşmışlar bile kötü insanlar değildir. Kendimizi sevmemek için hiçbir neden yok, yalnızca eksiğimizi tamamlamak adına egomuzun yamulttuğu görüntülere takılıp gidiyoruz o kadar. Zeminde gezinmek, onunla bununla eğlenmek hoşumuza gidiyor. Yatayın boş sonsuzluğuna ömrümüz yetmeyince de bunalıyoruz.

Koskoca evren bilmecesinin çok parçalı yapboz bölümünde en ufak parçacıklardan biriyiz. Yanlış yerlere sokulmayı ya da yapbozun bir kıyısında savrulmayı iyi başarıyoruz. Kimi zaman egomuzun gazıyla öyle bir şişiyor, öyle bir büyükleniyoruz ki olmayacak yerlerde gezinip kendimizi yoruyoruz. Artık doğru soruları sormanın zamanı geldi.

Doğru sorular kendini bilme ve psikolojik yaşamımızla ilgilidir. İnsan bedeninin duygu, düşünce ve hareket merkezli olduğunu fark etmeliyiz. Duyguların, geçmiş deneyimlerimizin genetik ve ruhsal yolla aktarılan kişilikler olduğunu, onların hepsinin birer davranış kalıbı olarak psikolojimize yansıdığını bilmeliyiz. Sonra yapacağımız ilk iş onları yakalayan gözetmen bir ben oluşturmaktır. Onları fark ettiğimizde onlarla gitmezsek, durursak oyuna da gelmeyiz.

İçimizde kimler yok ki! Tilkiler, panterler, yılanlar, tavşanlar… Kolay gelsin. Onları fark ettikçe, kendinizi durdurdukça yaşamınız değişmeye başlayacak. İlişkilerinizin niteliğini arttırdıkça kendinizi daha çok bileceksiniz.

Doğru soruların bir bölümü de döngülerinizle ilgili. Yaşamınızda yinelenen sıkıcı durumlar, başarısızlıklar, kayıplar var mı, bunlar daha ne kadar sürecek? Belli durumlarda vermeniz gereken karşılıklar vardır. O yanıtları tam olarak vermedikçe döngü sürüp gider. Örneğin insanlara “hayır” diyemiyorsunuz ve istemediğiniz işler başınıza geliyor. Hayır, demeyi başarıncaya kadar o tatsız durumlar karşınıza çıkar. Eylemi gerçekleştirmek bir hak ediş oluşturur ve dersi geçersiniz. 

Bizi sıkıştıran, kilitleyen durumların ardında çoğunlukla bir travma vardır. Travmaların en iyi çözümü ruhsal bir terapi almaktır. Çağdaş tıbbın ilaçları belirtileri kapatsa da derinde yatan duygusal sıkışmayı çözemez ya da olumlu düşünmeye çalışıp melek meditasyonları bizi geçici olarak rahatlatsa da travmanın izini silemez. Bir regresyon terapisi en derinlere inebilen en iyi yöntemlerden biridir.

Bağımlılıklarımız o gitmediğimiz psikologun ya da meditasyonun açığını kapatmaya çalışır. Bu kaliteli kendini kandırmanın sonu hastalıklardır. Kaba duygularımızın, benliklerimizin güttüğü biri olarak varacağımız en son nokta doktor odasıdır. Hastalık bedenin son uyarısıdır. İyileşmek için yaşam biçimimizi değiştirmek zorunludur. Hele yaşamak için bir nedenimiz varsa…

Niye buradasınız, yaşam amacınız ne? Zor sorulardan biri de budur. Yaşam amacınız çok önemli, kutsal bir şey de olmayabilir. Belki çok basit bir şeydir. Kimisi insanlar arasında bağlantılar kurmak için buradadır, kimisi yaratmak için. Kendiniz hakkında doğru bilgilere ulaşmanın çeşitli yolları var. Sizi gözleyenlerin ortak olarak dillendirdikleri özellikleriniz olabilir. Ya da sevgiyle yaptığınız bir iştir belki.

Haydi en zor soruları sormayı sürdürelim kendimize! Neden komşularımızı kendimiz gibi sevemiyoruz? Asansörlerde öğretilmiş bir kibarlıkla selam verip geçtiğimiz komşumuzun hasta olduğunu hiç bilmeyiz. Çizdiğimiz sınırların bizi ne kadar çok şeyden ayırdığını bir bilsek asla öyle davranmazdık oysa. Kendimizi ayırdıkça öteki denen kutbu oluştururuz. Bu baskı doğurur, ayrılan çatışmayla yer bulmaya çalışır. Birlik duygusuyla hareket edersek kutupları, çatışmaları durdururuz. Komşunun senin bir yansıman olduğunu anlamalısın. O da sen de evren aşuresinin tanelerisiniz.

Karşınıza hangi nedenle olursa olsun çıkanlara, “Size nasıl yardım edebilirim?” diye sormalısınız. Hem de her gün insanlarla karşılaştığınız bir işte çalışıyorsanız. Sabırla bu tutumunuzu sürdürdükçe gelenlerin daha sakin insanlar olmaya başladığınızı göreceksiniz. Onları sorun olarak gördükçe sorunların içine düşeceğiniz kesindir. Seçim sizin ve denemek bedava…

Bir yerlerde okumuşsunuzdur, kimi insanlar bir aleti farklı iş için kullanır, pratik bir çözüm üretirler. Bulaşık makinesinde turşu yapanlar, diş macunuyla çivi deliklerini kapatanlar gibi. Biz de bu dünya için üretilmiş beden makinesinin ince bir özelliğinden yararlanarak daha ince bir boyuta sıçramayı denemek durumundayız. Bütün bu soruları bunun için sorarız. Bu ezoterik soruların amacı yükselmek, bir adım daha öteye gitmektir.
Neden sorular sorarız, neden adam olmak isteriz, neden iyi biri olarak anılmak gerekir, neden ölürken iyilik yaparlar, neden kötülük var, neden yalnızca dünyada gelişmiş bir yaşam var, neden aklı başında insanlar öte alemlerden söz eder, neden arılar uçuyor, neden kimi organik maddeler bilinç taşıyor, neden Amerika’da, Mısır’da, Hindistan’da ermişler aynı deneyimleri yaşayıp aynı bilgileri söylüyorlar, neden Afrika’daki Dogonlar çağdaş astronomların bilmediklerini biliyorlar, neden her şey titreşimden oluşuyor, neden…                   

İNSANIN HARCI

Uzun yolu seçmek zorunda değiliz: dur, gözle, fark et, yüzleş ve dönüştür. İnsan durup kendini gözlemleyince yanlış yanlarını görür ve onlar...