18 Ekim 2014 Cumartesi

KİTAPLAR GİBİDİR İNSANLAR DA

Yazının bulunuşundan bu yana, yaklaşık üç bin yıldır, kitaplar yaşamımızda ve aslında insanın hızla ilerleyişinin arkasında onlar var. İlk yazarlar arasında peygamberlerin, mistik bilim insanlarının oluşu rastlantı olamasa gerek.
Bütünün bilgisi her dönem kitaplarla taşınmış idraklere. Bütünü iç-dış, yukarı-aşağı, kalın-ince diye ayıran insanoğlu, kendi yazgısını da dıştan içe, aşağıdan yukarıya, kalından inceye doğru seçmeye çalışmış. Önce ne ararsa kendinde aramış, yüce bilinçleri sezmiş, kendi kabalığını görüp kendini yontmaya, incelmeye çalışmış. İçlerinden çıkan içselleşmiş, yükselmiş, incelmiş ustalar deneyimlerini, yolculuklarını kitaplara yazmış.
Bütünün bilgisi bir aradayken zamanla ayrışmış, birbirine düşman gibi olmuş, insana nice dersler yaratmış, sonra bu günlerde bir araya gelmeye başlamış. İkiliklerin bir olmadan olamayacağı anlaşılmaya başlanmış. Dinsel kitaplar ve fen kitapları insanın tekamül yolunda ayrı ayrı işlevlere sahip olmuş. Yüksek bilinçlerden süzülen bilgiler özenle papirüse, parşömene yazılmış. Ondan önce de taşlara, kil tabletlere işlenmiş. Bilgi demetleri, duygu ve düşünceler, kısacası insan kağıtlara geçmiş, insan kitap olmuş, kitaplar da insan…
Evet, kitaplar gibidir insanlar da… Kimisi çok gösterişlidir, parlak ciltler, pahalı kağıtlar ve baskılarla göz alırlar. Ama çoğunun içi boştur, insanı alıp götüremez bir yere. Onlar dolgu malzemeleri gibi kitaplık raflarını doldurup dekoratif malzeme işlevi görürler. Onlar süslü resimleriyle bizi oyalayıp yerimizde saydırırlar, öyle çekicidirler ki hatırlamamız gereken bilgilerin peşinde olmamız gerekirken bizim her şeyi unutmamıza neden olurlar. Kimileri de mütevazi ciltleriyle, sade baskılarıyla yanı başımızdadır her zaman. Onlar çoktan o kağıdın, mürekkebin hakkını vermişlerdir, içerikleriyle gönül telimizi titretmeyi başarmışlardır. Onlar yüksek bilinçlerin düşünceleri içerirler ve bizler izin verirsek içimizdeki kapalı kapıları açmamıza yardım ederler.
Her insan yeryüzü kitaplığına sessizce bırakılmış, önceden yazılmış bir kitaptır. Yaşamı boyunca kendi kitabının içeriğini anımsamak ve anımsadıklarını yazmakla görevlidir. Birçok bölümden oluşmuştur, bebekliği ilk sayfalarıdır. Tertemizdir çocukluğuyla, ama zamanla kirlenmeye başlar. Temiz sayfalarında karanlık parmak izleri belirir. İçindeki sayfalar kıvrılmaya, hatta kimileri yırtılıp kaybolmaya başlar. Kimi insan sayfalarının çoğunu boş bırakmış, tembellik ederek yüzleşmelerinden kaçarak görevini yerine getirmemiştir. Kimi insan da yazması gerekenleri bırakmış, bambaşka şeyler yazmaya başlamıştır.
Kitapların da insanlar gibi bir bedenleri var. Başlarına gelen fiziksel olaylar kaba taraflarında, kağıt ve ciltlerinde bozulmalar yaratıyor. Kimi kitaplara bakıyorsunuz sırtı zorlanmış, aldığı darbelere dayanamamış. Kimisinin cilt ipi sökülmüş, ayakta zor duruyor. Kimisinin sayfaları ipince, en ufak bir dokunuşta buruşuveriyor; kimisinin sayfaları sert, kalın, birbirine yapışmış, öteki sayfaya bir türlü geçemiyorsunuz. Kimisinin ayıracı var, onu nereden okuyacağınızı, ara verdikten sonra da nereden devam edeceğinizi biliyorsunuz. Dokunmaktan, izlemekten zevk aldıklarınız da ayrı bir konu.
Kitapların da insanlar gibi anlamsal yanı, ruhsal bir bölümü var. Kitap içerikleri insan içeriklerinden oluşturulmuş çoğu zaman. Kimi kitaplar serttir, olumsuzdur, şiddet içerir, ayırır, böler, yönlendirir, kapatır. Kimi kitaplar da rahatlatır, yol açar, olumlu duyguları besler; barıştan, sevgiden, eşitlikten, paylaşmaktan söz eder. Kimisi de bambaşka anlamlarla gelir, dönüştürür. Yüksek bilinçlerden gelen sözün başka bir gücü vardır, kendinizi eşekten inip ata binmiş gibi duyumsarsınız. Bu yeni deneyimle yeni kararlar alıp güvenle ilerlersiniz yolunuzda.
İşin kötüsü, yeryüzündeki çoğu insan fiziksel olarak ciltlenip basılarak tam biçimde dolaşıma çıkmış görünüyor; ama içerik olarak tamamlanmamış, anlatmak istediğini anlatamamış olarak duruyor. Ruhsal yönden eksikliklerinin farkında olmadan ne bir işe yarıyor ne kendisine bir yararı dokunuyor. Hep eksik yanını arıyor ya da farkında olmadan boşlukları resimlerle doldurmaya çalışıyor. Bol renkli, geniş yer kaplayan süslü görüntüler onu oyalamaktan öteye gidemiyor.
Nasıl insanı insan doğuruyorsa kitapları da başka kitaplar doğurur. Son iki bin yılda yazılan kitapların çoğu ilk binde yazılanlardan doğmuştur. Güneş altında söylenmedik söz yoktur, derler ya kitaplardaki sözler için de geçerlidir bu yargı. Yazı türlerinden en özgün olanı, en yeni düşüncelere rastlama olanağınız olan tür denemedir. Türün içerik yönünden en kısa tanımı bilinen konularda yeni sözler söyleme sanatıdır. Türe isim babalığı da yapan Fransız yazar Montaigne (Monteyn) bile denemelerini okuduğumuzda antik dönem düşünürlerinin sözlerini aktarmış, onları yorumlamaya çalışmıştır. Ya da başka bir sözün yinelenmesi örneği vermek gerekirse günümüz Avrupa’sında yayımlanan nöroloji konulu bilimsel dergileri incelediğimizde birçok makalede özellikle Hint, Mısır, İslam ve Kızılderili ezoterizminin binlerce yıl önce söyledikleri bilimsel terimlerle yinelenir. 
Buraya dek kitap ve insan arasındaki benzerliklerden söz ettik, ama bu ikisi arasındaki ayrılıklara da değinmek gerekir. Anlatılmak isteneni daha belirgin kılmak için bu gerekli. Kitaplardan bağımızı koparmadan insanın kitaptan farkını anlatmak gerekirse şunu söylemeliyiz: İnsanlar, kendi bedenini (cildini) ve içeriğini (anlamını) yenileyebilen özel kitaplardır.
Bizler donmuş bir kaderin düz çizgisinde, yatayda kalmaya tutsak, geri dönüşüm sırası bekleyen nesneler değiliz. Kendi cilt ipini kendi dikebilecek, bağrında yazılanı anımsayıp yazmaya başlayacak, güçten gelen, güçlü varlıklarız. Kendi üzerimizde çalışmaya başlayarak, farkındalıklarımızı dikkatimizle birlikte arttırarak değişebiliriz. Biz bunu seçersek ve bunda çabalarsak yeni bir kapakla, düzgün bir ciltle, yüce bilgilerle yola devam edebiliriz. 
Yaşam; tozlanmış, yıpranmış, içeriği eskimiş insanlarla dolu. Anladım ki onlar gibi olmamak için, kopup geldiğim yere dönmem için, bedenime ve ruhuma özen göstermem gerekiyor. Anladım ki beslenmeme, esneklik sağlayan fiziksel hareketlerime, nefes almama dikkat etmem ve onları eksiz biçimde yinelemem gerekiyor. Anladım ki psikolojik durumu gözlemem, onu olumsuz söz ve eylemlerle bozmaktan kaçınmam, özümü anımsamam gerekiyor.
Bedenim ve ruhum üzerinde özenle çalışırsam o güzel bilgeler, belgeler gibi olurum; o zaman insanlık rafının düzeyine ulaşır, evren kütüphanesindeki yerimi alırım.
 
 
 
 

İNSANIN HARCI

Uzun yolu seçmek zorunda değiliz: dur, gözle, fark et, yüzleş ve dönüştür. İnsan durup kendini gözlemleyince yanlış yanlarını görür ve onlar...