Yazının bulunuşundan bu yana,
yaklaşık üç bin yıldır, kitaplar yaşamımızda ve aslında insanın hızla
ilerleyişinin arkasında onlar var. İlk yazarlar arasında peygamberlerin, mistik
bilim insanlarının oluşu rastlantı olamasa gerek.
Bütünün bilgisi her dönem
kitaplarla taşınmış idraklere. Bütünü iç-dış, yukarı-aşağı, kalın-ince diye
ayıran insanoğlu, kendi yazgısını da dıştan içe, aşağıdan yukarıya, kalından
inceye doğru seçmeye çalışmış. Önce ne ararsa kendinde aramış, yüce bilinçleri
sezmiş, kendi kabalığını görüp kendini yontmaya, incelmeye çalışmış. İçlerinden
çıkan içselleşmiş, yükselmiş, incelmiş ustalar deneyimlerini, yolculuklarını
kitaplara yazmış.
Bütünün bilgisi bir aradayken
zamanla ayrışmış, birbirine düşman gibi olmuş, insana nice dersler yaratmış,
sonra bu günlerde bir araya gelmeye başlamış. İkiliklerin bir olmadan
olamayacağı anlaşılmaya başlanmış. Dinsel kitaplar ve fen kitapları insanın
tekamül yolunda ayrı ayrı işlevlere sahip olmuş. Yüksek bilinçlerden süzülen
bilgiler özenle papirüse, parşömene yazılmış. Ondan önce de taşlara, kil
tabletlere işlenmiş. Bilgi demetleri, duygu ve düşünceler, kısacası insan
kağıtlara geçmiş, insan kitap olmuş, kitaplar da insan…
Evet, kitaplar gibidir insanlar
da… Kimisi çok gösterişlidir, parlak ciltler, pahalı kağıtlar ve baskılarla göz
alırlar. Ama çoğunun içi boştur, insanı alıp götüremez bir yere. Onlar dolgu
malzemeleri gibi kitaplık raflarını doldurup dekoratif malzeme işlevi görürler.
Onlar süslü resimleriyle bizi oyalayıp yerimizde saydırırlar, öyle çekicidirler
ki hatırlamamız gereken bilgilerin peşinde olmamız gerekirken bizim her şeyi
unutmamıza neden olurlar. Kimileri de mütevazi ciltleriyle, sade baskılarıyla
yanı başımızdadır her zaman. Onlar çoktan o kağıdın, mürekkebin hakkını
vermişlerdir, içerikleriyle gönül telimizi titretmeyi başarmışlardır. Onlar
yüksek bilinçlerin düşünceleri içerirler ve bizler izin verirsek içimizdeki
kapalı kapıları açmamıza yardım ederler.
Her insan yeryüzü kitaplığına
sessizce bırakılmış, önceden yazılmış bir kitaptır. Yaşamı boyunca kendi
kitabının içeriğini anımsamak ve anımsadıklarını yazmakla görevlidir. Birçok
bölümden oluşmuştur, bebekliği ilk sayfalarıdır. Tertemizdir çocukluğuyla, ama
zamanla kirlenmeye başlar. Temiz sayfalarında karanlık parmak izleri belirir.
İçindeki sayfalar kıvrılmaya, hatta kimileri yırtılıp kaybolmaya başlar. Kimi
insan sayfalarının çoğunu boş bırakmış, tembellik ederek yüzleşmelerinden
kaçarak görevini yerine getirmemiştir. Kimi insan da yazması gerekenleri
bırakmış, bambaşka şeyler yazmaya başlamıştır.
Kitapların da insanlar gibi bir
bedenleri var. Başlarına gelen fiziksel olaylar kaba taraflarında, kağıt ve
ciltlerinde bozulmalar yaratıyor. Kimi kitaplara bakıyorsunuz sırtı zorlanmış,
aldığı darbelere dayanamamış. Kimisinin cilt ipi sökülmüş, ayakta zor duruyor.
Kimisinin sayfaları ipince, en ufak bir dokunuşta buruşuveriyor; kimisinin
sayfaları sert, kalın, birbirine yapışmış, öteki sayfaya bir türlü
geçemiyorsunuz. Kimisinin ayıracı var, onu nereden okuyacağınızı, ara verdikten
sonra da nereden devam edeceğinizi biliyorsunuz. Dokunmaktan, izlemekten zevk
aldıklarınız da ayrı bir konu.
Kitapların da insanlar gibi
anlamsal yanı, ruhsal bir bölümü var. Kitap içerikleri insan içeriklerinden
oluşturulmuş çoğu zaman. Kimi kitaplar serttir, olumsuzdur, şiddet içerir,
ayırır, böler, yönlendirir, kapatır. Kimi kitaplar da rahatlatır, yol açar,
olumlu duyguları besler; barıştan, sevgiden, eşitlikten, paylaşmaktan söz eder.
Kimisi de bambaşka anlamlarla gelir, dönüştürür. Yüksek bilinçlerden gelen
sözün başka bir gücü vardır, kendinizi eşekten inip ata binmiş gibi
duyumsarsınız. Bu yeni deneyimle yeni kararlar alıp güvenle ilerlersiniz
yolunuzda.
İşin kötüsü, yeryüzündeki çoğu
insan fiziksel olarak ciltlenip basılarak tam biçimde dolaşıma çıkmış
görünüyor; ama içerik olarak tamamlanmamış, anlatmak istediğini anlatamamış
olarak duruyor. Ruhsal yönden eksikliklerinin farkında olmadan ne bir işe
yarıyor ne kendisine bir yararı dokunuyor. Hep eksik yanını arıyor ya da
farkında olmadan boşlukları resimlerle doldurmaya çalışıyor. Bol renkli, geniş
yer kaplayan süslü görüntüler onu oyalamaktan öteye gidemiyor.
Nasıl insanı insan doğuruyorsa
kitapları da başka kitaplar doğurur. Son iki bin yılda yazılan kitapların çoğu
ilk binde yazılanlardan doğmuştur. Güneş altında söylenmedik söz yoktur, derler
ya kitaplardaki sözler için de geçerlidir bu yargı. Yazı türlerinden en özgün
olanı, en yeni düşüncelere rastlama olanağınız olan tür denemedir. Türün içerik
yönünden en kısa tanımı bilinen konularda yeni sözler söyleme sanatıdır. Türe
isim babalığı da yapan Fransız yazar Montaigne (Monteyn) bile denemelerini
okuduğumuzda antik dönem düşünürlerinin sözlerini aktarmış, onları yorumlamaya
çalışmıştır. Ya da başka bir sözün yinelenmesi örneği vermek gerekirse günümüz
Avrupa’sında yayımlanan nöroloji konulu bilimsel dergileri incelediğimizde
birçok makalede özellikle Hint, Mısır, İslam ve Kızılderili ezoterizminin
binlerce yıl önce söyledikleri bilimsel terimlerle yinelenir.
Buraya dek kitap ve insan
arasındaki benzerliklerden söz ettik, ama bu ikisi arasındaki ayrılıklara da
değinmek gerekir. Anlatılmak isteneni daha belirgin kılmak için bu gerekli.
Kitaplardan bağımızı koparmadan insanın kitaptan farkını anlatmak gerekirse
şunu söylemeliyiz: İnsanlar, kendi bedenini (cildini) ve içeriğini (anlamını)
yenileyebilen özel kitaplardır.
Bizler donmuş bir kaderin düz
çizgisinde, yatayda kalmaya tutsak, geri dönüşüm sırası bekleyen nesneler
değiliz. Kendi cilt ipini kendi dikebilecek, bağrında yazılanı anımsayıp yazmaya
başlayacak, güçten gelen, güçlü varlıklarız. Kendi üzerimizde çalışmaya
başlayarak, farkındalıklarımızı dikkatimizle birlikte arttırarak değişebiliriz.
Biz bunu seçersek ve bunda çabalarsak yeni bir kapakla, düzgün bir ciltle, yüce
bilgilerle yola devam edebiliriz.
Yaşam; tozlanmış, yıpranmış,
içeriği eskimiş insanlarla dolu. Anladım ki onlar gibi olmamak için, kopup
geldiğim yere dönmem için, bedenime ve ruhuma özen göstermem gerekiyor. Anladım
ki beslenmeme, esneklik sağlayan fiziksel hareketlerime, nefes almama dikkat
etmem ve onları eksiz biçimde yinelemem gerekiyor. Anladım ki psikolojik durumu
gözlemem, onu olumsuz söz ve eylemlerle bozmaktan kaçınmam, özümü anımsamam
gerekiyor.
Bedenim ve ruhum üzerinde özenle
çalışırsam o güzel bilgeler, belgeler gibi olurum; o zaman insanlık rafının
düzeyine ulaşır, evren kütüphanesindeki yerimi alırım.