10 Aralık 2020 Perşembe

HAZİNE

Elimizde bir hazine var, onun adı negatif, olumsuz olan. Her olumsuz bir olumluyu gizler. O zaman bunun üzerinde yoğunlaşalım. Örneğin “ikili olmak” bunun olumsuz birçok anlamı var. İkili oynama, çelişkiye düşme, dualite sınavları vb. Toplu ulaşım araçlarında saatlerce otururuz, kimi surat asar, kimi uyur. Orada herkesin duyacağı sesler çıkarmak ayıptır. Herkes yüksek sesle telefonla konuşana kızar. Ama bir grup genç çalgılarını çıkarıp neşeli bir türkü söylediğinde insanlar onlara eşlik etmeye başlar. Yaşamımızda cesur adımları atmayı başarmalıyız, kuralların baskıladığı birçok güzelliği ancak böyle keşfedebiliriz. Tanrısallığı ayrı, özel bir zamanda düşünmek de bir kural ama dünyasal işlerin tam ortasında tanrısallığı, manevi duruşumuzu, vicdanımızı çalıştırabiliriz. O zaman ne kadar çok tersliği, belayı def ederiz anlatılmaz. İki işi aynı anda yaparak birçok işi aynı anda yaparak gitmek Yol’da gitmektir.

15 Eylül 2020 Salı

DERDİNİZ SİZSİNİZ

Gönül kardeşinin elini nefs kardeşi tutmalı. Gönlünüz de nefsinize elini uzatıp onu yanına çekmeli ya da hiç beklenmedik bir şey olmalı, ölmeden önce ölüp bu dünyada hakikate doğmalı. Bu dünyada hakikate doğunca, eşyanın perdesini kaldırınca ölüm kapısından geçtiğiniz gün şenliğiniz olur. Düğün ve cenaze yer değiştirir. Yeryüzünün ölü damadı yerine gökyüzünün gelini olursunuz. Derler ki tanrısal diyarlardan kopup gelen özümüz bedenle birleşince gönül ve nefs ortaya çıkar. Gönül ruh güneşine bakar, nefs yeryüzüne. Gönlün derdi özün özlemi, nefsin derdi ölüm korkusudur ve bil ki herkes derdinin seviyesindedir. Hangi seviyede olduğunuzu görmek istiyorsanız derdinize, uğraşınıza, uğraştıklarınıza bakın. Kimi eleştiriyorsanız gece gündüz kimin peşine düştüyseniz siz o’sunuz. Tasavvuf ehli dert olarak aşkı seçmişlerdi, Yaradan aşkını, onların derdi gizemli bir aşktı. Şimdi bir bakın bakalım kendinize siz neyin peşine düştünüz. Dert edindiklerinize, vakit ve enerji verdiklerinize bakın bakalım, o düşman diye bellediğiniz, arkasından atıp tuttuğunuz büyüklü küçüklü diktatörlere, hanenizdeki, yakınlarınızdaki, işyerinizdeki, medyada boy gösteren bütün despotlara bir bakın onlarda olan sizde ne kadar var görün, ancak kendinizde gördükçe ilerleyebilirsiniz. Dışarıda olumluya içeride olumsuza bakılır. Yeryüzünün kötü, yanlış, acı durumuna bakıp iyiyi, doğruyu, sevinci aramalıyız ve özümüze, içimize baktığımızda gölgelerimizi görmeliyiz. Bedenin dışında, kendisi de dahil, sonlu ve geçici olanın gerçek bir hedefi yoktur; ama özümüze açılan gönül kapımızın hedefi sonsuzluk ve özgürlüktür. İnsan nefsinin gücünü gönlünün hedefine yakıt yapar yapar, onlarla dönüşür, sonra ölür ve yuvaya doğar.     


14 Temmuz 2020 Salı

-neyim neredeyim-


hangisiyim neyim şimdi
kimlikte sıra numarası
adımı oluşturan harfler mi
sayılarla doğmuşum doğru
elbet var onların taşıdığı bir bilgi
elbet bana düşen harflerin bir işi
belki kendimi bilmem için
bana gereken birkaç soru

hedefim ne ben neredeyim
birdeyim en önce şimdi ikideyim
aşağıların aşağısında paramparçayım
bir erildeyim bir dişildeyim
yerini göğünü birleştirememiş bir kişideyim
yeryüzünde üç boyuttayım
ateş hava su ve toprak
dört duvar içindeyim
sonra beşteyim beş duyuda
altıncının yedincinin peşindeyim

hedefim ne ben neredeyim
a'dayım b'deyim c'deyim
aslında sayı olarak görünen neyse
harfler de oymuş işin keşfindeyim
her şeyim her şeyin titreşimindeyim
kendi kendime bir perdeyim
bir yanım yıldızdan ışıktan
bir yanım yeryüzünden balçıktan
iki denizin birleştiği yerdeyim

4 Haziran 2020 Perşembe

KENDİNİ BİLMEYİ TANIMLAMAK

Tanımlamak da iki temel seçimden nasibini alır. İlki zihinsel akıl ikincisi sezgisel zihin. İlki analitik ikincisi sistemik akar. Zihinsel akılla tanımladığınızda ayırır, kalıp oluşturur, çoğaltırsınız. Sezgisel zihinle ilişki içinde görür, olasılıkları fark eder, esinlere açık olursunuz.

Zihinsel akılla düşünenler Kendini Bilme'yi tanımlamanın sınırlamak olduğu sonucuna doğal olarak varır. Oysa sezgisel akılla, yani kalp manyetizmasıyla desteklenmiş duru bir bakışla Kendini Bilme daha çok ilişkinin olasılıklarıyla ve yeni kavrayışlara kapı açarak tanımlanır. Bu nedenle Kendini Bilme bütün zihinsel akılla yapılan tanımların ötesinde olur. Bu nedenle Kendini Bilme sezgisel zihnin tanımlamalarıyla "erenler"in yoluna ışık olur.

30 Mayıs 2020 Cumartesi

KENDİNİ KANDIRMAK YA DA İNCE NEFSANİYET ÜZERİNE

Kendi yanlışlarını örtecek kutsal malzemeler peşinde koşmana gerek yok. Çünkü hiçbir yalanın bahanesi olmaz ve işini yaptırmak için yüze gülmek bencilce bir çelişkidir. Hiçbir şey içindeki bencilliğini ve insanları kullanma edepsizliğini gizleyemez. Bir bayrak da kutsal bir metin de gönüllerin saflıkla hissetmesini, her şeyin herkesçe bilinmesini uzun bir süre engelleyemez.
İnce nefsaniyet işini bilir, Yol'a "Yolun Dili"yle ihanet eder; o kadar incedir ki üst dünyaların yüksek zekasını bile kandırdığını sanır. Gerçekteyse kandırdığı kendisidir, düşünce merkezinin biçimlendirme gücü fark edilmemek için Yol'u malzeme yapar; ama onun için asıl sorun malzeme değil, eylemlerin çıplaklığının örtülemezliğidir. Çalışmanın dilini öğrenmiş bir benlik onu elinde oynatır ve o benliğin üst alemlerle, yüksek zekalarla paydaşlığı olamaz. Üst alemlerle tek ilişkisi bencilliğini, çarpıtmasını, birliği yadsımasını idrak ettirecek sınavlara tutulmasıdır.

14 Mayıs 2020 Perşembe

DOKUNUŞLAR


Kim bağırır, diye düşündüm. Kuyuda kalan sesini duyurmak ister. Boyut olarak diplerde olanın çırpınışıdır bağırtı. Can yukarıya çıkmak ister aşağıdan. Belli bir boyut yüksekliğinde olan için yasayla aynı düzlemdeyken bağırmaya da gerek yoktur.

Telefonun karşısındaki sesimizi duymayınca bağırırız. Farklı yerde olmak köklü bir ayrılık teması olmuş. Fiziksel dediğimiz kaba frekans havayı kullanır, karşı tarafa ulaşır. Fiziksel bir organik yapıya değer. O değer elektrik akımı olarak sinir ağında değerlendirilir. Dokunmanın bir biçimidir, ses ve onun yükseltilmiş durumu.

Duygular düşüncelerin bedene değmesiyle oluşur. Bu da fiziksel olmayanın fiziksel olana bir dokunuşudur. İnsan bedeni bu ince enerjilere belli tepkiler verir. Zihin beden etkileşimi varlığın gelişimini belirler. İnsan canı ya da varlığı bedenin gücünü duygu yönetimiyle kendisine kazandırır. Doğru düşüncelerle hareket eden insan doğru eylemler yapar. Doğruluk evrensel yasalara uygunluktan başka bir şey değildir.

Kötü bir söz canımıza dokunur. O da yükseltilmiştir ve bir değer, bilgi, içerik taşır. Fiziksel olmayan dokunuş içerir. İnce araçlarla ince dokunuşlar farklı bir ortamdır. Araçlar değişir yasa, kural aynı kalır.

Dokunuşlar çeşit çeşit. Somutun somuta, soyutun somuta ve soyutun soyuta dokunuşlar vardır.

2 Nisan 2020 Perşembe

GÜLDÜRÜRKEN DÜŞÜNDÜRMEK


Gülünç olan, birçok kavramdan parça içerir ve onda birçok parça birleşir. Beklenmedik bir durum oluşu gülmece sanatının sürpriz kavramından aldığı parçadır. Karşıtlık da olanak verir, kutuplardan yararlanır. Eleştiriden de beğenmeme ve yadırgama alır. Karikatür sanatında da kullanılan  abartmayı çok sever. Benim en sevdiğim yanı özetlemedir. Gülmece iyice karmaşıklaşmış bir durumu bir iki cümlede her yönüyle anlatıverir.

Her gülünç olan gülmece değildir. Biri düşer, ağzı bozuk biriyse küfreder ve siz ona gülersiniz. Gülmece güldürürken bir eksiği tamamlar, o düşen adam herkesi düşüren adamsa iş değişir. O zaman olaylar arasında ilişki kurar, düşünmeye başlarsınız. Gülmece sanatı güldürmeden önce ve güldürürken düşündürür, yani düşünen adamların işidir.

Ne gülünçtür ki kimi zaman gülmeceyi meslek edinenler gülmeceye karşıdır. Sözgelimi Cem Yılmaz, "Ne yani şimdi bir espri yaptım, durup ciddi ciddi düşünecek miyim?" diyerek kendisini espri malzemesi  yapmıştır. Onu gülümseyerek dinlerken "Yazık, Nasreddin Hoca'ya, Charli Chaplin'e hiç bakmamış mı?" demiştim. Cem Yılmaz, 80 Darbesi sonrası yetişmiş bir güldürücü adayıydı, olağan karşılamıştım. Yaşamın içinde gizli yasalar vardır, bu evrensel yasalar atasözü ve deyimlerle de anlatılır. Cem'e de "tükürdüğünü yalamak" yani siyasi bir yanda durmak nasip olacaktı.

Gülmecenin en üst düzeyi içerdiği parça sayısıyla doğru orantılıdır ve bu güldürürken düşündürmesinde ortaya çıkar. Burada gülmece şiire yaklaşır, az sözle ve değişik biçimde anlatır. Bir araya gelemeyen sözleri yan yana getirir, herkesin söyleyemediğini dillendirir ve onların yerine konuşur. O yüzden gülmece söz sanatıdır, opera gibi bir doruk, sanatsal bir toplamdır.

Her şey gülmecenin konusudur; ama cinsellik ve siyaset tabu içerdiği için daha çok konu edilir. Halkın söyleyemediğini gülmece söyler, duvarı deler. Kimileri gülmece yapana kızar, oysa basıncı azalttığı için ona teşekkür etmelidir. Gelişmiş toplumlarda gülmeceye önem verilir, siyasetçiler hoşgörü gösterir. Gelişmiş toplum derken anlayışı kastediyorum, saraydaki soytarı olarak gülmece hep var olmuştu. Saraydaki soytarı vezirden de üstündü, düşünce alanı açarak gerçeği görmeyi kolaylaştırırdı. 

Gülmece, cesaretten de payını alır, çocukluktan da "kralın çıplak" olduğunu söyler. Gülmece son gülen siz olun diye sanattır.

21 Mart 2020 Cumartesi

KÜRESEL VİRÜTİK SALGIN

Ah insanoğlu; doğa seni ölümle tehdit etmek zorunda mı, birlikte yaşamayı acılarla mı öğreneceksin, içindeki küçük kötü dışındaki büyük kötüyle mi durdurulacak, gerçekten Dünya'nın yalan olduğunu ne zaman öğreneceksin, ne zaman vazgeçeceksin doğayı yönetmeye çalışmaktan? Doğayı anlamak ve onunla uyumlu olmak için bilgili değil, bir bilge olmalısın.

Hastalık ve savaşlarla gelen acılar başkalarınca düşlendi, çağrıldı; ama apaçık belli ki senin düşüncen ve çağrın değildi. O zaman korkmana, asıl korkması gerekenlerin korkusunu paylaşmana gerek yok. Acıya yazılmadığın için acılarla ilgili bir kader karesinin doğrudan doğruya içinde değilsin. Bu yüzden acının fiziksel işleri önüne düşmüyor. Buradaki sınavın dolaylı, içsel dayanıklılığın, sağlamlığınla ilgili. Senin sınavın acıların yaşatacağı fiziksellik değil. Gerçekliği yalnızca dışarısı sandığın için acılarla senin payına gelenin fiziksel olacağını sanıyorsun. İçe bakma bilgeliği gösterirsen ve içinde sağlam bir duruş sergilersen dışarıdaki hiçbir güç seninle baş edemez. Yalnızca gözlemle, içini denetle, önüne düşen varsa elini uzat; ama oturduğun yerde kaygı, olumsuzluk üretme. Olumluda kal; olumlu düşünmek aptallık değil, yeryüzünün tek bilgeliğidir.

Küresel virütik salgın bir anti-tezdir. Tez malum, aynaya bakmak yeterli. Adı konmamış toplumsal çılgınlığımıza bir ayar, bir fren, bir uyarı gerekiyordu. Tez, zihinsel aklın hayali, stres yüklü, kendine yabacılaşmış döngüleriydi. Bunlar sözde lüks yaşamın toplumda derecelenmiş dağılımı ve bedelin alt sınıflara (işçi-göçmen, kadın-çocuk) ve doğaya (ekolojik sisteme) ödetilmek üzere oynanan yaşamlardı. Büyük evrensel düzenin karşısında bu oyuncu, anamalcı, analitik, yararcı düzen her zaman kolayca çökmüştür. Büyük evrensel düzen bu kez oldukça nazik davrandı, büyük fiziksel yıkımlar sunmadı. Ama ölüm sopasını göstererek gerçekte olağan olmayan "olağan" yaşamımızı durdurdu. Analitik, yararcı kafa zarardan kar etme peşinde koşadursun yeryüzünde bütüncül, paylaşımcı, sürdürülebilir, evrensel akışa uyumlu düşünce alanları tohumladı. Bu birilerinin istediği için olmadı, ama birileri uyum sağlama çabaları içinde olabilir ve onlar da bütüncül uyumu yakalamalıdır. Bir de sentez vardı, o bundan sonra başlayacak.


İNSANIN HARCI

Uzun yolu seçmek zorunda değiliz: dur, gözle, fark et, yüzleş ve dönüştür. İnsan durup kendini gözlemleyince yanlış yanlarını görür ve onlar...