Postane
sokağındaki ufak dükkanlardan birinde mangal başında ince parmaklarını ısıtan
çırak, ustası dönmeden önündeki saatin tamirini bitirmek istiyordu. Kadife
kumaşın üzerindeki parçalara bakıyor, sorunu yaratan parçanın hangisi olduğunu
düşünüyordu. Ustasının dervişlikte ileri olmasından mı yoksa sözünün etkisinden
mi bilinmez onun hala dükkanda olduğunu hissediyordu. Ustasının dükkandan
çıkmadan önce söylediği söz daha kulaklarında çınlayıp duruyordu: "Bu marka
saatlerin hep aynı parçası bozuluyor, bakalım ben dönünceye kadar onu
bulabilecek misin?"
Çırak
gözünü yaydan alamıyor, sorunun kaynağını bulduğunu düşünüyordu. Geçen hafta
gelen paşa saatinin de markası aynıydı ve yayı değiştirilmişti. Evet yeni bir
yay takmalıydı kurma kulağının ucuna.
Gözünü
yaydan çekince karşısında, deri kılıfıyla küçük kancasında asılı duran neyi
gördü. Geçen günkü başarısız denemesi geldi aklına. O gün ustasından izin alıp
neye üflemiş, ama bir türlü ses çıkartamamıştı. Dayanamadı, yerinden kalkıp
neyi aldı, özenle kılıfını çıkardı. Bir kez daha denemek istiyordu. Neye
üfledi, ama sonuç yine aynı oldu. Kendisine çok kızıyordu işe başlayalı iki
hafta olmuş, şimdiye kadar ne bir saat tamir edebilmiş ne de neyden ses çıkarabilmişti.
Tezgahta
duran saat parçalarını fark edince neyi kılıfına sokup yerine astı. Dükkanın
emektarı guguklu saat on dakika sonra ötecek ve ardından ustası dükkana
girecekti. Çekmeceden yay kutusunu buldu, benzer bir yay aramaya koyuldu.
Yayların içinden en uygununa rastlaması kısa sürdü. Yayı hemen kurma kolunun
uzantısına yerleştirip yerine oturttu.
Tam bu
sırada kapı hızlıca açıldı ve dükkandan içeri davetsiz bir rüzgar kendi
şenliğiyle giriverdi. Havada uçuşan kahve ve kızıl yapraklar Padişahın önünde
eğilen elçiler gibi bir aşağıya bir yukarıya çıkıp uzun bir inişle yere
serildi.
Çırak tam
sıkışmamış olan kapıyı zorlayıp içeri dalan rüzgarı ve yapraklarını izledi.
"Bir bu eksikti!" diyerek yerinden kalktı. İki büyük adımda kapıyı
kapattı. Aklı saati kurup sonucu öğrenmekte olduğundan yaprakların üstüne basıp
saati kurmaya başladı. Sonuç yine aynıydı saat çalışmıyordu. Saati yine sökmeye
başladı.
Ustası
içeri girdiğinde önce tezgahta parçalarla uğraşan çırağını, sonra da yerdeki
yaprakları ve eğik biçimde duvarda asılı duran neyi gördü. Çırak ustasını fark
edince yerinde doğruldu. "Yaprakları süpürecektim..."
Müşterilerinin
ayakkabılarına yapışan yaprakları iyi bilen usta gülümsedi. "Birisi mi
geldi oğlum?"
"Kimse
gelmedi ustam, kuvvetli bir rüzgar kapıyı açtı az önce."
"Peki
saat tamam mı?"
"Yayını
değiştirdim iki kez, ama bir türlü çalışmadı."
Ustası
babacan tavrı ve her zamanki gülümsemesiyle devam etti: "Peki, neyden ses
çıkarabildin mi?"
Çırak
şaşırdı, korktuğu başına gelmişti. "Her şeyi biliyorsun ustam."
"Çalamadığını
da biliyorum elbette. Ama her şey besbelli orta be oğlum!"
"Nasıl
yani?"
"İçeri
girdiğimde yüzün asıktı ve neye baktığımda eğri asılmıştı. Olanı hissetmek zor
değil."
Bir süre
sessizlik oldu. Çırak yüzünü eğdi, ustasının onu işten çıkaracağını düşünüyordu.
Rüzgar tekrar kapıyı zorladı, ama bu kez açamadı.
Ustası
çırağın omzuna dokundu. "Üzülme sakın, seni işten atacağımı asla aklından
geçirme. Şimdi geç bakalım tezgaha."
Çırak
ustasının sözünü hemen dinledi dolu gözlerini ovuşturup parçaların başına
geçti. Çalışmayan saati eline aldı.
"Oğlum,
bak o yay yerine tam olarak oturmuş mu?"
"Sıkıca
duruyor, ama..."
"O
yayı yerinden çıkarıp tekrar takacağız, ama cımbız senin elinde olacak. Elin
yayda gözün neyde olmasın. Önce derin bir nefes al bakayım. Gönder içindekileri
gitsin eşşek cennetine!"
Çırak
ustasının sözü biter bitmez cımbızın ucuyla yayı kavradı, yerinden çıkarttı.
Ustası yayı parmağının ucuyla yokladı. "Tamam, tekrar kullanabiliriz.
Şimdi şu yayı al ve yuvasına yavaşça yaklaştır, biraz oynat ve yayın yerine
otururken çıkardığı o çok zor duyulan sesi duymaya çalış."
Çırak
dilini dudaklarının yanından çıkarıp yayı yuvasına soktu ve yerleşmesi
sırasında çıkaracağı o belli belirsiz sesi hissetmeye çalıştı. Sesi algılayınca
yüzü güldü. "Tamam usta."
Ustası
yayın yerine oturuşunu bir metreden hissetmişti. "Şimdi kur bakalım
saati."
Çırak saati
heyecanla kurdu. Parmakları kulaktan ayrılır ayrılmaz saat çalışmaya başladı.
"Çalışıyor ustam. Hem de ben yaptım."
"Aferin
oğlum bu ilk tamirin. Başka şeyleri de tamir etmiş misin bakalım."
"Anlamadım
ustam."
"Şu
neyi getir, bir deneme yapalım."
Çırak çok
mutluydu. Ustasının elini öptü. Neyi kancasından çekip aldı, kılıfı dikkatlice
sıyırdı. Hazırdı.
"Haydi
yavrum, derin bir nefes al ve üfle."
Çırak
gözlerini kapadı, derin bir nefes aldıktan sonra neye üfledi. Neyin yanık sesi
dükkanı doldurdu.