18 Ağustos 2008 Pazartesi

-şiir üzerine-

-bir-

en çok erkekler der
kadın
en çok erkekler yazar aşk şiiri
çünkü böyle öğrenmişler
insan değil dünyada
erkek ve kadın görmüşler

insan
derim ben de
insanı anlatır
şiirlerim


-iki-

okuduğum gördüğüm anlamlar
yalnız onlar
ah onlar
döller imgelerimi

ne yalnızlığa
ne geceye
yalnızca anlamaya
düşünmeye gerek duyar
öyle yazarım şiirlerimi

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Şiir ve Yaratım

Şiir okuma, bir tür şiir yazma; şiir yazma da bir tür şiir okumadır. Ozan bu gelgit içinde kendini bulur. Ozan okurken yazmayı, aynı zamanda yazarken okumayı öğrenir. Elbette sözünü ettiğim bu “okuma” ve “yazma”lar temel, bilinen anlamda değildir.

Şiir okumak, şiir yaratabilmenin ilk basamağıdır kuşkusuz. İyi, sürekli ve çeşitlilikli bir okuyuculuk gözlemci ve duyarlı bir kişiyi şiirle buluşturabilir. Şiire giden yolda okuma ve yazma süreçleri iki ana eylemdir.

Okuma süreci, insanların yazıyı bulup geliştirişinden bu yana insanın kendi özelliklerini artırmadaki en sağlam, en net yollardan biridir. Elbetteki bu okuma günlük eylemlere yönelik olmayan, insanı düşünmeye götüren entelektüel bir etkinliktir. Öğretici, yönlendirici ve deneyci yanları vardır.

Şiir okuru olma, kişinin kendinden önceki deneylerle buluşma anlamına gelir ki bu oldukça önemli, geliştirici bir eylemdir. Gerçekte okuma bir tür yazma hazırlığıdır. Ozan biriken imgeleme ve dizelemeyi özümseyerek işe başlar. Özümsediklerine kendisini katarak şiirini oluşturur. İlk önceleri kendine en yakın imge ve dize deneyimlerine yaslanır, daha sonra kendi biçemini yontmaya başlar. Ama bütün bunları yapabilmesi için temel eğitimi olmalıdır. Temel şiir bilgisi ve sevgisi kazanmış olarak okurluk uğraşına başlamalıdır.

Şiir okuma, şiirin evrilmesini gösteren arkeolojik bir yapıda ilerler. Ozan adayı kazdıkça yeni buluntulara ulaşır. Bunlar kimi zaman bir dizeler bütünü olur, kimi zaman da bir imgeler denizidir. Hepsi, büyük şiir kalıtının ona vereceği ozanlık payesi yüzünden tek tek önemlidir.

İyi okur, şiirin barındırdığı birçok estetik ayrıntıyı yakalar. İyi şiirler orman gibi zenginlik kaynağıdır. İncelenecek binlerce biçimsel, anlamsal ayrıntı vardır. İyi okur, iyi şiirin sessel kurgusunu bir şifre gibi çözüverir. Anlamın duyruluş, açımlanış, yönlendiriliş ve toparlanış kullanımlarını öğrenir. Sonra bu iki yönü birleştirerek şiirin kompozisyonunu kavrar.

Anlamın duyruluşu, metnin giriş bölümünü; açımlanış ve yönlendirilişi gelişmeyi; toparlanışı da sonuç bölümüne denk gelir. Bu anlamsal plan doğanın bir yansımasıdır; insan beyni mutlaka nesneleri karşılaştırır, sıralar, ilişkilendirir. Madde insan zihninde, kompozisyon bütünlüğünde var olur, değişir çünkü.

Şiir okumaları, beynin doğal duruşunu, sözcüklerin sıralanışı ve anlam koyuşu penceresinden ozan adaylarının zihninde pekiştirir. Bu sırada şiir okurken şiir yazma öğrenilir.

Yeryüzünde ilk düşünce mutlaka şiir olmalıdır. Ava çıkmadan avını nasıl tutacağını düşünen ilk canlı ilk insandır ve ilk şiiri yazmıştır. Düşünce ilk önce bir düştür, imgedir çünkü.

Başın önünde ve yan yana iki göz streoskopik, derinlikli görüntüleri beynin arka bölümündeki görme merkezine göndere göndere soyut düşünmeyi, düşü, şiiri icat etti; soğuk rüzgarları, taşın deriyi yırtmasındaki acıyı getiren doğa şimdi bambaşka bir şey vermişti ona. İşte bu nedenle şiir eşittir insan.

12 Ağustos 2008 Salı

-sorma-

bağı nedir bilir misin insanın
sevgi mi tutar yoksa
düşmez mi dersin bulutlar
düşmez mi güneş
insan düşmez mi
kopunca

SES VE ANLAM ÖRGÜTLENMESİ OLARAK ŞİİR

peygamberler ille de
ozanları rakip seçmiştiler
oysa ozanlar kendilerine
peygamberleri değil
tanrıyı rakip biçmiştiler

Cüneyt Gültakın

Bütün ozanlar evrenin ya da Tanrı’nın şairliğine öykünürler. Evren bize estetik ipuçları sunar. Bunlardan biri de şudur: Her gereç kendi işlevselliğinde anlam kazanır. Bu ilke ozanın en önemli ödevi olmalıdır.

Bir akarsuyun, bir ağacın, bir hayvanın kendi içinde tutarlılığı, öğesel, örgensel bir denkliği vardır. Gül, tüm yapısı ve varlığıyla bir şiirdir; bir kedi de at da. Bu varlıkları incelediğinizde yüzlerce oranlar, işlevsellikler buluruz. Resim işleme yazılımlarıyla bir gülü kedinin başının yerine koyarsanız, ortaya çirkinlik çıkar.

Yazınsal türlerin ilki ve en üstün olanı, en zoru şiirdir. Öyle ki roman ya da öykünün belli bir tanımı yapılabilirken şiirde bu olanaksızdır. Şiirde tüm tanımlar özneldir.

Şiirin tanımı tam olarak yapılamadıkça şiir yazmak hem çok zor hem de çok kolay bir işmiş gibi görünmeyi sürdürecek. Herkes şiir sahnesinde görünecek ama yıllarca oynanan oyunların ölümsüz kişilikleri arasına çok az şair katılacak. Son sözü yine zaman söyleyecek.

İyi şiirin tanımı ve ölçütü hiçbir zaman sihirli bir formül gibi elimize geçmeyecek; ama iyi ile kötüyü ayırmada kimi estetik özellikler de var. Bunların en kapsamlısı bütünlük özelliğidir. Bütünlük, yazı ya da şiirin bir plan, anlamsal ve biçimsel bir uyum taşımasıdır. Genellersek şiir mükemmele erişmiş bir kompozisyondur.

Şiirin mükemmel bir kompozisyon olduğunu, hem sessel hem de anlamsal yönlerden yakalanan örgütlenmeyle açıklayabiliriz. Şair tam ya da yarım bir bilinçle sesleri ve anlamı hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle birkaç kez ilgili kılar. Şiiri yaratan durum, seslerin ve anlamın yoğunluğudur.

Cemal Süreya’nın Fotoğraf şiiri genç şairlere ev ödevi olmalı. Adam, kadın ve çocuk öğeleriyle şiire giriyor usta. Sonra her birini ayrıntılardan birini seçerek ele alıyor. İkisiyle ilgili bir soyut ayrıntı daha ekliyor. Böylece şiir gelişiyor, derinlik kazanıyor. Ustanın seçtiği kavramlar hak ettiği biçimde ete kemiğe bürünüyor. Finali çocuk öğesiyle benzer malzeme çalışmasıyla yapıyor. Son iki dizede önceki dizeleri görebiliyoruz ve aynı zamanda anlatılanlar hakkında son izlenimi de kazanıyoruz.

FOTOĞRAF

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Şiirin anlamı istediğiniz kadar çoğaltılabilir. Çocuk biyolojinin ötesinde bir erkek-kadın bireşimi (sentezi)dir. İnsanların hayatları da çocuklarında harmanlanır. İsterseniz durağı, dünya, hayat diye yorumlarsınız. Çocuk hayatın anlamı oluverir. Ve benzer birçok açılım...

Fotoğraf şiirine sessel baktığımızda, serbest ölçüyle yaklaşılan ve yalın bir dille karşılaşırız. Dille yinelemeye dayanılarak işitsel uyum yarattığına tanık oluruz. Şiirde çocuğun anlamsal olarak kadın ve erkeğin biyolojik yinelemesi olması gibi şiirdeki “güzel” ve “hüzünlü” sözcükleri de şiirde çocukla bir kez daha yinelenir. İyi şiirde anlam ve ses uyumları diyalektik olarak iç içe geçmiştir. Şiirin anlam kapılarını açan da bu özelliğidir.

Çok güzel imgeleriniz, zekice söz birleştirmeleriniz olabilir. Ama bir dize yığını içinde kopuk kopuk sunarsanız onları hiçbir anlam taşımaz. Öğeleri uyumsuz, gereksiz yada eksik şiirler yarım kalmış şiirlerdir. Böyle şiirler çekirdeği şeftali, kabuğu ısırgan, sapı balkabağı, tadı ekşi, garip bir bitkiye benzer. Bazı medyatik şairlerin bir sorunu da bu… Onlara biçimce kopuk ve yaşamca köpük şairler diyorum; bir süre sonra sabun köpükleri gibi yok olup gidecekler çünkü. Onların gücü medyanın gücü de değil, onların gücü medyanın ilgi süresi kadar…

Şiirin bütününü gören şiir erleri hiç durmadan bu tapınağa şiir taşıyacaktır; önemli olan da budur yalnızca.

Biz İki Don Kişottuk


Biz iki don kişottuk sanço pançosuz
Atlarımızın adı saflık ve iyilik
Zırhımız bile yoktu yola çıktık
Alnımız ak yüreğimiz korkusuz
Şövalyesiydik vicdanın
Namusun onurun yarının
Şaştılar bize neye güveniyorduk
Ya da neydi bu tuhaf kendine güven
Atıldık önümüze ne çıkarsa çıksın
Bize ders verecek hangi serüven
Kitaplar okuduk onlar kamçıladı bizi
Anamızdan atamızdan dürüstlük gördük
Kördük belki kötülüklere özgürdük ama
Kompleksler ülkesinde kendinden emin
İki don kişottuk sanço pançosuz
Yürüdük yürüdük geldik devler ülkesine
Çok kollu devler tutup bizi yerden
Savurdu bayırın ötesine
.....
Biz iki don kişottuk sanço pançosuz
Açmıştık yüreğimizi sonuna dek
Tek dileğimiz vardı alsın istedik
Dostlarımız gönül pınarımızdan bir yudum
O kadar sonsuz ki mutluluk ve bağışlama
Çıksalardı kendi yolculuklarına
Şu hırçın yeryüzünde ısrarla
Kendimiz gibi birilerini arayıp duruyoruz
Biz iki don kişottuk sanço pançosuz

Yarışmazlığım İçin

Hiç kaybetmedim yarışmadığım için
Biliyorum ben evrende tekim
Ne üstünüm ne eksiğim
Gerçek yarış kendimle
Kendimi kendimle kıyasladığım için

Sürsün mü Bitsin mi?

Ne yaman fırtına bu
Gök kapkara rüzgar kızgın
Savuruyor tozu
Ne yaman saldırı bu
Dolarla avroyla gelmiş
Ne güzel bulmuş en zayıf yanımızı
Yüreğimize çöreklenmiş
Emiyor biz izin veriyoruz
Alıyor kanımızı

Şimdi bir derviş çıksa
Elinde asa
Sakalı diz boyu
Görünce ne derdi acaba
Bu dövizi kuru
Bu sahte dindarı
Sözde milliyetçi güruhu

Kolaycı ucuzcu hala halkın
Ey koca hoca nasreddin
Çıkarcı hain hala halkın
Ey koca şeyh bedreddin

Karar ver halkım
Böyle gelmiş böyle gitsin mi
Harekete geçecek kalabalık
O toplumcu dayanışmacı akıl
O gerçek özgürlük
Karar ver artık
Bu arsızlık
Bu dincilik bu ırkçılık
Bu büyük ikiyüzlülük
Sürsün mü böyle yoksa bitsin mi

Alsam şimdi mevlana yıldızından
İki avuç dolusu ışık atsam üzerlerine
Alsam şimdi hacı bektaş yıldızından
İki avuç dolusu ışık atsam üzerlerine

Üretmeden tükettikçe
Okumadan düşündükçe
Gitmez böyle gelmişler
Direnmeden yenildikçe

İNSANIN HARCI

Uzun yolu seçmek zorunda değiliz: dur, gözle, fark et, yüzleş ve dönüştür. İnsan durup kendini gözlemleyince yanlış yanlarını görür ve onlar...