Tam da ikiliğin ortasındayken karşımızda biri vardır ve o kendimizi fark etmek için oradadır. Ona, daha doğrusu bir başka yanımıza, kendimizi anlamak için anlatırız. Kendimize doğrudan birinci kişi olarak emredemeyiz, ikinci kişi üzerinden sesleniriz: hadi oğlum, başaracaksın! An bu alemde var olduğumuz nokta ve an için bir başkasına muhtacız. Bu eylem tanrısaldır, teklikle ilgili tek hikayedir.
"Evren atomlardan değil hikayelerden oluşur." diyor
Amerikalı edebiyatçı Muriel
Rukeyser. Evet, ona katılmamak mümkün değil. Atomu parçaladığımızda bir
hikayeye ulaşırız. Önce kocaman bir boşluk, bir alan açılır önümüze; sonrası
sonsuz hareketler ve eylemlerdir. Gizemli bir yerden gelen bir bilincin giderek
katılaşmasını izleriz. Bu hikayede kozmik zaman, mekan kullanılır. Kişiler ve
onların yaşadıkları da kozmiktir. Varoluş serüvenimizin ayrıntılarını merak
etmek, kendini aramak kozmik bir tattır.
Evrenin, bütün hikayelerin içimizde olduğunu biliyorum. O
yüzden yeryüzünde yürürken başımı, dikkatimi görünmeyen göğe çeviririm ve ona
senin uyumundan ayrı düştüğüm her an için özür diliyorum, diye eksiklenerek
seslenirim. Duygu ve düşüncelerden oluşan adımlarımı kendime doğru attıkça
karşıma çıkan her sahnenin bilinçli kişisi olur, ama anlatıcının da kendim
olduğunu hiç unutmayarak sonsuz bir hikayenin içinde akarım.
Hikaye yalnız ben değişince değişir, bunun bir imkan
olduğunu o zaman anlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder